Çanakkale: Ah Ne Özledim

Üniversite yıllarımı geçirdiğim bu güzel şehre geçen ay tekrar gitme fırsatı buldum. Arkadaşımın evinde akşamki konferansa hazırlanıyordum. Konferans 19:00’da başlayacaktı, benim de 18:00’de orada olup hazırlıkları yapmam yeterliydi. Evden 17:55’de çıktım, 18:00’da oradaydım.

Çanakkale’yi ne kadar özlediğim işte o zaman anladım.

2004-2008 arasında okuduğum Çanakkale’ye ilk gittiğimde büyük şehirden gelen bir çok öğrencinin yapacağı gibi bir ‘beğenmemezlik’ modu içine girmiştim.

Tavırlarım ‘ufff burası çok küçük’den ‘ben çok sıkılıyorum bu şehirdeee’ye kadar değişiyordu. Sanki İstanbul’da her gece dışarı çıkıp her gün en eğlenceli aktivitelere gidiyordum. Sonra değerli hocalarımdan Öznur Hoca bana şunu dedi.

‘E madem bazı şeyleri yokluğundan şikayet ediyorsun, kendin yap o zaman’.

Bu cümle her zaman kulağıma küpe olmuştu. Bir şeyler yok diye, belli bir yerdeyiz diye şikayet etmektense, elindekinin en iyisini ortaya çıkartıp üreten bir kafa yapısına dönüşmek, bizi mutluluğa ve faydalılığa taşıyan şeydi. Çanakkale’de bana bunu öğretmişti.

Bu harika şehre her fırsatta gitmeye çalışıyorum, her defasında tekrar ne kadar sevdiğimi hatırlıyorum. Bu sefer 1 sene ara verdiğim için hasretimin ne kadar depreştiğini daha iyi anladım.

Harika kordonunda yürürken Truva atının yanında geçmek, Hangover’da bir şeyler içip oyunlar oynamak, Şakir Kafe’de deniz kenarında çay içmek, yeni kordonun harika sahilinde yürümek. Sonra feribota binip kalp şeklindeki kalesi olan köy Kilitbahir’e geçmek ve feribotla giderken çayını yudumlayıp eşsiz manzarayı izlemek. Bozcaada’ya gidip Ege’nin ne anlama geldiğini anlamak. Assos’a gidip tarihe tanıklık ederken, denizin taşlardan çekilme sesinde uyumak.

Annem ile babamın beni ilk arabayla getirdiğinde korku dolu gözler ile tek başına geleceği bu yere bakan 17 yaşındaki Perçin.

Üniversitenin ilk senesinde dışarıya çıkmak nedir, sevgili ile nasıl vakit geçirilir, tek başına nasıl yaşanır öğrenen Perçin.

Öğrenci kulüplerinde aktif olan, sosyal çevresi genişleyen ve sevilen sayılan Perçin.

Mezun olduğu gün ailesiyle Türkiye – Hırvatistan maçını izleyip, son dakikada attığımız gole sevinen Perçin.

Belçika’dan her İstanbul’a geldiğinde Çanakkale’ye uğrayıp eski arkadaşlarını gören, onlarla vakit geçiren Perçin.

Tekrar İstanbul’a taşındığında Anzak günleri için en az senede 1 Çanakkale’ye gelen Perçin.

İşinde tanınmaya başlanınca, Çanakkale’ye bir seminer vermeye gelen Perçin.

Ama ne olursa olsun, oradaki korku dolu 17 yaşındaki çocuğu ve geldiği yeri asla unutmayan Perçin.

Benim Çanakkale’m bana kendimi tanımayı, sevmeyi, ilerletmeyi öğretti.

Sizin Çanakkale’niz neresi?

Leave a comment