‘Karanlık’ta Işığını Bulmak

Dün (5 Nisan 2017) yaptığım Toastmasters konuşmamın başlığı ‘Karanlığın İçinde’ idi. Bu konuşmamda öğrendiklerimi, yaşadıklarımı ve edinimlerimi paylaştıktan sonra bana hissettirdikleri ile bu tecrübeyi yazılı olarak da paylaşmak istedim.

Karşınızdayım. Hem de bir itiraf ile.

Ben karanlıktan korkuyorum. Hem de çok.

Karanlık bir odada asla uyuyamam. İlla odayı bir şekilde bir gece lambası, yan odada bir ışık ya da ay ışığı aydınlatacak. Tabii ki bu her zaman mümkün olmadı. Misafirliğe gittiğimde ya da başka bir yerde kalmak zorunda kaldığımda, zifiri karanlık odalarda uyuma mecburiyetim oldu. Bu durumlarda ya uyuyamadım, ya da uyuya kalsam bile gecenin ortasında çığlık çığlığa uyandım.

30 yaşına kadar hayatım böyle gidedursun, işimden dolayı tanıştığım bir genç bana bir mesaj attı (bir çoğunuz eğitmenlik yaptığımı ve bu sebeple bir çok insan ve mekan ile tanıştığımı biliyor).

‘Abi, seni tanıştırmak istediğim Nuri Abi var’.

‘Nuri Abi’nin e-mailini verdikten sonra buluşmak için programı yaptık. Nuri Bey’in ‘Karanlık İşler’ isimli bir mekanı vardı. Hani Gayrettepe metro’daki ‘Karanlıkta Diyalog’ isimli yer var ya, orası gibi. Bu mekanlarda zifiri karanlıkta farkındalık aktiviteleri yapılmakta. Nuri Bey’in ‘Karanlık İşler’ isimli mekanında tiyatro, akşam yemeği, konser (evet, hepsi zifiri karanlıkta) gibi aktivitelerde yapılmaktaydı.

Nuri Bey’in 4. Levent’teki mekanının önünde geldim. Çıkmaz bir sokakta bulunan bu yer bir apartman dairesiydi. Yukarı çıktım ve zile bastım. Nuri Bey son derece şık bir biçimde karşıladı. İlk girdiğim oda biraz kısık olsa da ışıklı bir odaydı. Nuri Bey beni sohbet için fotoğraçıların kırmızı odalarına benzeyen, loş ışıklı bir odaya aldı. Orada yaklaşık 5 dakika birbirimize kendimizi tanıttık. Bu süreçte Nuri Bey’in sanki bir yere gitmek istediği gibi bir hisse kapıldım. Sonunda Nuri Bey ağzındaki baklayı çıkarttı.

‘İçeri geçelim mi?’

‘İçeri’ dediği zifiri karanlık odaydı. Sohbete orada devam etmek istiyordu. İçimden koca bir ‘HAYIR’ geçse de, ‘tabii ki’ diyerek kaderime razı oldum.

Bir odaya girdik, oldukça karanlıktı, ama zifiri karanlık değildi. Duvarlardaki posterler mavi ışıklarla donatılmıştı. Fosforlu ışıkların olduğu bir gece kulübüne benziyordu. Sohbeti burada edeceğimizi düşünürken etrafıma baktım; masa yoktu, sandalye yoktu.

Nuri Bey bana tekrar bakıp ‘içeri geçelim mi?’ diyerek başka bir kapıyı gösterdi. Ve kaçınılmaz kaderim ile sonunda yüzleşeceğimi o anda anladım.

Son derece kibar bir şekilde ‘omzuma dokunun ki yolda kaybolmayalım’ diyerek beni yönlendirdi Nuri Bey. Beraber karanlığın içine girdik.

Arkadaki ışık yavaş yavaş bizi terkediyordu.

Yürüyorduk, hala zifiri karanlık yoktu.

Yürüyorduk, hala zifiri karanlık yoktu.

Ve artık zifiri karanlıktaydık.

O anda duvarların üstüme geldiğini ve kapana kısıldığımı hissettim. İçimden koca bir çığlık atıp geriye doğru koşarak kaçmak geldi. Fakat bilincim bilinçaltımı yenerek ‘Daha adamla yeni tanıştın, kendini rezil etme’ telkiniyle beni kontrolde tuttu.

Tahmin ettiğimden daha uzun süre yürüdükten sonra Nuri Bey ‘bir dakika müsaade ederseniz hemen geliyorum’ der demez anında ‘yok hayır beni bırakmayın lütfen’ sözleri ağzımdan döküldü.

‘Tamamdır, buradayım’ diyerek beni telkin eden Nuri Bey ‘sadece 2 metre yandan şarap şişesini alacağım, olur mu?’ diye sorduğunda ‘tabii, uygundur’ diyerek cevap verdim.

Bu esnada Nuri Bey beni bir sandalyeye oturttu. Gözlerimle göremediğim çevremi ellerimle, kulaklarımla, burnumla anlamaya çalışıyordum. Oturduğum sandalye demir bir sandalyeydi, fakat üstünde yumuşak kumaş bir yastık vardı. Nitekim önümdeki masa da öyle, üstünde bir örtü vardı, muhtemelen kırmızıdır diye geçirdim aklımdan. Tütsü kokusu burnuma hiç bu kadar keskin gelmemişti. Klimanın sıcağı ensemdeydi. Nuri Bey’in nefes alıp verişini bile duyabiliyordum. Bir süre sonra gözlerim beyaz çizgiler halinde ışıklar hayal etmeye başladı.

Nuri Bey şarabıyla geldi, bardaklarımızı doldurdu. Ben bu karanlıkta nasıl bu kadar profesyonelce zifiri karanlıkta bardaklarımızı doldurduğunu merak edeyim, Nuri Bey konuşmaya başladı.

‘Tekrar hoşgeldiniz Perçin Bey. Bu mekanı 7 yıldır işletiyoruz. Burada bir çok etkinlik yapmak….’

Nuri Bey anlatmaya devam ediyordu, fakat ben dinlemiyordum. Daha doğrusu dinleyemiyordum.

Aklımdan, daha doğrusu amigdalamdan geçen düşüncelere sonrasında hem çok şaşırdım, hem çok güldüm.

‘Beni burada biri bıçaklar mı?’

‘Bu adam beni burada boğar mı?’

‘Ben burada ölsem beni nasıl bulacaklar?’

‘Kaçmak zorunda kalsam kapıyı nasıl bulabilirim?’

En komiği de:

‘Şarabıma ilaç atmış mıdır?’

Tabii ki bu düşüncelerin mekân ya da Nuri Bey ile hiçbir ilgisi yoktu. Tabii ki beni kimse bıçaklamayacaktı, kimse boğmayacaktı ve kesinlikle kimse şarabımı zehirlemeyecekti.

Sonrasında oturup bunu düşündüğümde, bu sözde korkular, çok daha derinlerde olan korkuların maskelenmiş haliydi. Belki yalnızlık, belki sevilmemek, belki terkedilme korkularının.

Zifiri karanlıkta yaptığımız sohbet Nuri Bey’in konuşup benim ‘hı hı’ ile cevap vermemle devam ettiğinden mütevellit Nuri Bey durumdan şüphelenmeye başladı.

‘İyi misiniz Perçin Bey’

‘hı hı’

‘İsterseniz çıkabiliriz’

‘Yok yok, iyiyim.’

Hiç iyi değildim…

Sohbetin sonunda Nuri Bey’in ‘gidelim mi?’ önerisi ile bir rahatlama hissettim. Bu sefer omzuna dokunup takip etmek yerine, Nuri Bey sesini takip etmemi önerdi.

Parmaklarını şıklatırken Nuri Bey’i peşisıra takıp ediyorum.

‘Şık’

‘Şık’

‘Şık’

Ve sonunda ışığı görüyordum. O an çok mutlu olacağımı düşünsem de nedense çok rahatlamış hissetmedim, sanki bir yanım karanlığa tekrar dönmek istiyordu. Buna bir anlam veremeye durayım, şarabımın yarısını o an içtim. İçtim ki Nuri Bey beni paranoyak sanmasın.

Işığa geçtikten sonra 5 dakika daha sohbet ettik ve vedalaştık.

Apartmanın önüne çıktığımda derin bir nefes verip yola çıktım.

Eve gittiğimde yaşadığım bu tecrübeyi oturup düşündüm. Ben aslında neyden korkuyordum? Karanlık benim için neyi sembolize ediyordu?

Bu soruların cevaplarını bulabilmiş değilim, ama ne derler bilirsiniz. Farkındalık çözümün ilk adımıdır. Ben artık karanlıkta beni korkutan şeyin karanlığın kendisi olmadığını anladım. Ben aslında kendim ile yüzleşmekten korkuyordum.

O görüşmeden yaklaşık 2 hafta sonra orada bir etkinlik yaptık. Yine zifiri karanlıkta, fakat bu sefer 10 kişiydik. Girerken korkarım şüphesi olmasına rağmen girdikten sonra hiçbir korkum olmadı. Ben korkumun olmamasını kalabalık olmama atfetmiştim.

Fakat geçen hafta çok değişik bir şey oldu. Genelde yalnız olduğumda yatakta laptopumda dizi izlerken uykum gelince laptopu kapayıp kenara koyar, gece lambasını ya da tuvaletin ışığını açar uyurum. Bu sefer laptopu kapadım ve ışığı açmak istemedim.

Öylece uyudum, karanlıkta.

Bir sonraki akşam yine aynı şekilde uyumak üzereyken, bir yerden bir ışık geldiğini hissettim. Sokaktan gelen ışık beni rahatsız etmişti. Bu sefer perdeyi de çektim, zifiri karanlıktaydım. Ve uyudum.

Ve günler böyle devam etti. Artık karanlıkta uyuyabiliyordum, daha doğrusu bundan keyif alıyordum. 30 yaşımdan sonra karanlık korkumu yenmiştim.

Hiç tahmin etmezdim ki, karanlığın kendisi en karanlık korkularıma ışık tutsun.

Karanlığa bana öğrettiği bu hayat dersinden dolayı teşekkür ederim.

Leave a comment